Türkiye ne zaman kendi ulusal çıkarlarına yönelik doğru bir adım atsa bombalar patlar, büyük provokasyonlar düzenlenir, kuraldır bu. Hatırlayalım, 12 Mart 1995 günü İstanbul Gazi Mahallesinde, aynı dakikalarda 3 farklı kahvehane taranarak ve 2 vatandaşımız katledilerek bir kontrgerilla operasyonu gerçekleştirilmişti. Saldırıyı protesto eden vatandaşlara sıkılan polis kurşunları ile 17 vatandaşımız daha katledilerek halk galeyana getirilmeye çalışıldı. Amaç, Alevi-Sünni çatışması yaratarak Türkiye’yi bir iç kargaşaya sürüklemek, Türk ordusunun Irak’ın kuzeyinde ABD taşeronu PKK’ya karşı gerçekleştirmeye hazırlandığı Çelik operasyonunu engellemekti. Aynı karanlık güç bu olaydan 2 sene önce 17 Şubat 1993 tarihinde Jandarma Genel Komutanımız Eşref Bitlis’i, ABD-PKK ilişkisini belgelerle Türk Devleti’nin resmi kayıtlarına geçirdiği için katletmişti. CIA’dan talimat alan kontrgerilla örgütü, o dönemde devlet içinde yuvalanmakla birlikte faaliyetlerini bu tür eylemlerle yürütüyordu. 1980 öncesinde ön çalışmaları da yapılmış olan Türk-Kürt ve Alevi-Sünni çatışması üzerinden Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması çabası sonraki yıllarda pek çok kez denendi. Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamak amacı ile yürüttüğü tüm iç ya da dış operasyonların hemen öncesinde bombalar patladı, asker-sivil vatandaşlarımız katledildi ancak ne Türk-Kürt çatışması ne de Alevi-Sünni çatışması yaratmayı başaramadılar.
Ancak ABD işbirlikçisi hükümetler ve Türk Devleti’nin değil de ABD’nin bölgedeki çıkarlarını hayata geçiren işbirlikçi siyasetler üzerinden o günden bu yana PKK’nın, egemen Suriye Devleti toprakları üzerinde ve özellikle petrol sahalarını elde tutacak şekilde bölgesel bir güç olmasına, Suriye’de iç savaşa ve yüzbinlerce insanın katline, dünyanın dört bir yanından getirilen teröristlerle bölgenin bir terör merkezi olmasına sebep oldular.
ABD açısından, Vatanımız sınırları içinde bulunan milyonlarca Suriyeli mültecinin burada bulunma sebebi PKK’ya kukla bir devletçik kurdurabilmek ve ihtiyaç olduğunda Türkiye’de kargaşa ve iç çatışma yaratabilmektir. İŞİD ve benzeri ABD üretimi terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen katliamlar ve vahşetin amacı, bölgenin demografik yapısını değiştirmek üzere boşaltmak ve PKK unsurlarını bölgeye hakim kılmaktı. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği operasyonlarla Suriye’nin kuzeyinden çekilmek ve Akdeniz hayallerinden şu an için uzaklaşmakla birlikte amaçlarında kısmen başarılı oldular. PKK’ya kukla bir devletçik kurdurabilmek için yerinden yurdundan sürülen milyonların ve onların yanında ülkemize kabul edilen İŞİD ve benzeri terör örgütü üyesi katillerin ceremesini bugün Türk Milleti çekmektedir ancak bıçak kemiğe dayanmış bulunuyor.
ABD’nin kara kuvveti PKK’nın, ABD koruması altında işgal ettiği Suriye Devleti topraklarında 30 Mayıs’ta yerel seçim yapacağını duyurması üzerine Türkiye, güney sınırlarının hemen ötesinde bölücü örgütün bir teröristan kurmasına asla izin vermeyeceğini ilan etmiş ve operasyon hazırlıklarına başlamıştı. ABD ve PKK, seçimi Ağustos ayına ertelemek zorunda kaldı. Sadece Türkiye için değil bölge devletleri için de tehdit oluşturan bu duruma karşı geçtiğimiz sene Aralık ayından beri sekteye uğrayan görüşmelerin tekrar başlaması için Suriye-Türkiye devlet başkanları karşılıklı mesajlarla kapı açtılar. 4 Haziran tarihinde Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad’ın dillendirdiği tek şartı var: “Suriye-Türkiye diyaloğunun temel şartı, Ankara’nın işgal ettiği topraklarımızdan çekilmeye hazır olduğunu beyan etmesidir” ve haklıdır Bakan. Egemen bir devletin sınırları içinde izni olmaksızın yürütülen faaliyet hukuksuzdur, düşmanlıktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Cuma namazı sonrası “Suriye’nin de iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz bir hedefimiz asla olamaz” demesinin hemen ardından, Türkiye’nin kontrolündeki bölge ile Suriye Devleti’nin kontrolü altındaki bölgeyi birbirine bağlamak için, El Bab şehrinde Ebu Zendin sınır kapısı deneme amaçlı her iki yönlü olarak ticari trafiğe yeniden açıldı. Ancak 29 Haziran Cumartesi günü sınır kapısı, bugüne kadar Türkiye tarafından korunan silahlı muhalifler tarafından basıldı. Binadaki ekipmanlar kırıldı ve bina ateşe verildi. Aynı gün, “Suriye Demokratik Güçleri” adını kullanan ABD kara kuvveti PKK’nın başını çektiği “Özerk Yönetim” unsurlarının Şam ve Ankara arasındaki her türlü uzlaşma görüşmesinin “Suriye halkına karşı büyük bir komplo” olduğunu açıklaması ve ardından kontrolleri altında bulunan Halep’in doğu kırsalı, Rakka, Haseke ve Deyrezzor vilayetlerini Suriye’nin iç vilayetlerine bağlayan tüm geçitleri yolcu geçişine tamamen kapattığını, ticareti ve malları da ikinci bir emre kadar askıya aldığını ilan etmesi Ebu Zendin sınır kapısından ve Türkiye-Suriye anlaşmasından duyulan korkuyu anlamaya yeterli olacaktır.
30 Haziran Pazar günü Kayseri’de Suriye uyruklu bir adamın bir kız çocuğunu (çocuk “Türk değil” açıklamasını yapan şahıstan Milletim adına utanıyorum) taciz ettiğinin duyulması üzerine galeyana gelen halk sokağa çıktı. Suriyelilere ait işyerlerine-araçlara zarar verdi.
1 Temmuz Pazartesi günü; Suriye’nin El-Bab şehrinde (dikkat edelim sınır kapısının açıldığı şehir) ayaklanan silahlı gruplar, Türk Ordusu ile çatışmaya girdiler, binalardaki-yollardaki Türk Bayraklarını indirdiler, parçaladılar. Tabi burada egemen Suriye Devleti’nin El-Bab şehrinde neden Türk Bayraklarının asılı bulunduğunu, neden Türk Devleti’nin resmi kurumlarının bulunduğunu ve bunun hesabının kimden sorulacağını kaydettiğimizi bildirelim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde her kim Türk Bayrağı dışında bir bayrak asmaya, egemenliğimizi ihlal etmeye kalkarsa ne yapacaksak, Türk Bayrağını ve kurumlarını bu tür bir hukuksuzluğa alet edenlere de hukukun cevabını bir gün mutlaka vereceğimizi bildirelim.
1 Temmuz Pazartesi günü gerginlik Hatay, Konya, Gaziantep, Antalya, Bursa illerimize yayıldı. Suriyelilere ait iş yerleri yakıldı, yerinden yurdundan edilmiş sıradan insanlara şiddet uygulandı. Sorunun kaynağı olan ABD emperyalizmi ve onunla uyumlu siyaset yürüten unsurlar yerine vatanından edilen Suriyelileri hedef alan her türlü taşkınlığın bizzat ABD emperyalizmine ve onunla birlikte hareket eden PKK’ya yarayacağını ve bu çatışmanın bizzat onlar tarafından planlandığını görmeyen kör milliyetçilik düşmana hizmet ediyor. Planladıkları, Türkiye-Suriye görüşmelerine engel olmak, Suriye Devleti’nin kendi toprakları üzerinde egemenliğini engellemek, kukla devlet için yarattıkları alanı korumaktır. Türkiye-Suriye dostluğu ise ABD ve kukla devlet unsurlarını bölgeden çıkartacak, yurdumuzda bulunan yerinden yurdundan edilmiş milyonların yurtlarına geri dönmesinin yolunu açacaktır.
Türk Milleti’nin tüm itirazlarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’ni mülteci kampına çeviren, Türk vatandaşlığı satan, başta Suriye Devleti olmak üzere bölge ülkeleri ile masaya oturup bu sorunu çözmek yerine yanlış siyasetlerini bugüne kadar inatla devam ettiren iktidarın suçları kayıt altındadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarı sarsılmıştır, bölge ülkeleri nezdinde önemli bir güven sorunu devam etmektedir ancak tam da Suriye Devleti ile görüşmelere başlanacağı sinyalleri verilirken ardı ardına gelen olaylar, arkasında kimin olduğunu da açık bir şekilde göstermektedir.
Türk Milletinin göçmen sorununa tahammülü kalmamıştır.
Türkiye’nin ve bölge devletlerinin ABD-PKK teröristanına tahammülü yoktur.
Türk Devletinin, Suriye Devletinin kendi toprak bütünlüğüne ilişkin kaygılarını sözle değil fiili olarak sonlandırması gerekmektedir. Bölgedeki terör unsurları ile yürütülen tüm ilişkiler sonlandırılmalı, Türkiye ve Suriye, bütünlüklerine yönelik tehdidi birlikte alt etmelidir.
Halkımıza, AKP hükümetinin bugüne kadar yaptığı büyük yanlışların vatanımızı ne tür tehditlere açık hale getirdiğini, bölge halklarına ne büyük acılar yaşattığını, emperyalizmin coğrafyamızı kontrol altına alma amacına nasıl fırsatlar yarattığını tekrar hatırlatmakla birlikte, vatanımıza ve komşularımıza yönelik tehdidin asıl kaynağının ABD emperyalizmi olduğunu, BOP projesi kapsamında egemen Suriye Devleti topraklarında kukla bir PKK devletçiği kurma ve Türkiye-Suriye dostluğunu engelleme amacına yönelik kışkırtma ve provokasyonlara karşı uyanık olunması gerektiğini bildiriyoruz.