Yunan adalarına ulaşım kolaylığı buralara akını tetikledi. Zamanla azalır diye kestirilen bu akın hız kesmeden sürüyor.
Hiç gitmeyen bir kez olsun gitmek isterken daha önce gitmiş olanlar bir daha gitmeye hevesli görünüyor.
Dövizin sıçraması da kesemedi bu hızı.
Sosyal medyadaki paylaşımlara bakılırsa TL 35’le çarpılsa bile özellikle lokanta ve kafe ederleri Türkiye’ye göre düşük kalıyor.
Bu ve benzeri paylaşımların Yunan adalarına akını nasıl etkilediğini kestiremem.
Ama, paylaşımların yeme içme ya da başka deyişle rakı, balık, ahtapot düzeyinde kalmış olmasına içerliyorum.
Adalarda Türkiye’den farklı olan yalnızca ederler mi diye sormakta yarar var!
Örneğin, adalarda gerçekten sakin ve sessiz bir yaşam yok mu? Ege ve Akdeniz kıyısındaki çoğu tatil kentimizin yaz aylarında azmanlaşarak büyük kentlerimizi aratmayan bir yoğunluğa ulaşmasını adalardakiyle karşılaştırmaya değmez mi?
Yine ada tutkunlarına sormakta yarar var!
Oralardaki kaldırımlar da buralardaki gibi sınır tanımazca işgal ediliyor mu?
Ya da, oralardaki kaldırımlarda yürürken arkamdan bisiklet, motosiklet ya da bingit gelir kaygısı yaşanıyor mu?
Adalardaki yaşam yoğunluğu, ortamı dinlenceye uygun olmaktan çıkartıp kişiyi yormaya başlıyor mu?
Adalarda her yere motorlu taşıtla gitme, hemen her boşluğu otoparka dönüştürme, teneke yığınlarını yaşamın baş köşesine oturtma alışkanlığı bizdeki gibi midir?
Adalarda da kıyılar Türkiye’de olduğu gibi halka kapalı mıdır?
Neredeyse her koy ya da kumsal oligarklarca kapatılıp para basma düzeneğine dönüştürülmüş müdür?
Her ne kadar etkililerimiz ve yetkililerimiz her fırsatta “kıyılar halkındır” palavrasıyla gözlerimizi yaşartmayı başarsalar da hemen her yeni güne bir başka cenent köşenin halka kapatılışıyla uyanmamız önemli ayrıntı olsa gerek diye düşündüm.
Oraların belediyeleri de denk bütçeden uzak düşüp ellerindeki değerli arsaları ve toprakları yok pahasına siyaset finansörü üçlü beşli çetelere peşkeş çekiyorlar mı?
Doğal, tarihsel ve kültürel doku hiçe sayılarak ortamı talan etmek adalarda da sıradanlaşan bir durum mu?
Sorular uzar gider!
Ama, ada tutkunları biraz zahmete girip rakı, balık, ahtapot paylaşımlarına soruların yanıtı olabilecek izlenimler ekleseler ne iyi ederler.
Yeme içme elbette önemli etkinliktir insan için. Hatta, vazgeçilmez gerekliliktir de.
İşi görgüsüzlüğe vardırmak da gerekmez.
“Yediğin içtiğin senin olsun. Bana gördüklerini anlat!” sözü boşuna söylenmemiş olmalı…
Yeme içmede kazık yemeyelim.
Ama, asıl kazığı doğa, kültür ve tarih üzerinden yediğimizi de bir an olsun unutmasak…
Author Profile
Latest entries
- ana manşet30/11/2024Tarih aklayıcılığı
- ana manşet23/11/2024Sesimi duyan var mı?
- ana manşet19/11/2024İlmiye Çığ’a saldırmanın dayanılmaz hafifliği
- ana manşet18/11/2024Çocukları koruyamamak