Bugün, mazlum milletlerin tarihini şekillendiren emperyalist planlar üzerine düşünmek zorundayız.
Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi… Bir zamanlar hedef gösterilen, kara propagandalarla “diktatör” ilan edilen bu liderler, bugün halkları tarafından mumla aranıyor. ABD’nin getirdiği sözde “özgürlük” ve “demokrasi” vaatleri, bu topraklarda kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmadı.
ABD, sistematik bir şekilde mazlum milletleri parçalamaya, kaynaklarını yağmalamaya, tarihlerini silmeye devam ediyor. Irak, Lya, Suriye ve Afganistan’da gördüğümüz şey, yalnızca farklı isimlerle aynı oyunun sahnelenmesidir. Bir yanda çeteler kurarak ülkeleri kaosa sürüklüyor, diğer yanda yalanlarla halkları kandırıyor. Kadim medeniyetlerin üzerine bomba yağdırıyor, kadınlara tecavüz ediliyor, binlerce masumun kanı dökülüyor.
Peki, biz bu yalanlara kanarak nerede duruyoruz?
Emperyalizme karşı durmak, sadece mazlum milletlerin değil, insan olmanın bir gereğidir. ABD’nin tarihî eşkıyalıklarına sessiz kalan herkes, bu suçlara ortaklık ediyor demektir. Bugün bölgemizde yaşananlara karşı doğru bir tavır almazsak, aynı acıları kendi topraklarımızda yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.
Anti-emperyalist olmak için aynı dilden, aynı ülkeden ya da aynı ırktan olmaya gerek yoktur. Bugün insanlığın baş düşmanı, baş çelişkisi ABD emperyalizmidir. Hangi ülkede olursa olsun, ABD’nin yaptığı katliamlara, işlediği haksızlıklara karşı durmak, yalnızca o milletlerin değil, insanlığın ortak görevidir. Emperyalizme karşı mücadele, tüm mazlum milletlerin birliğiyle, sınırların ötesine taşan bir insanlık dayanışmasıyla kazanılacaktır.
Türkiye, emperyalizme karşı duruşunu net bir şekilde ortaya koyacak, halkın iradesini esas alan bir iktidarı er ya da geç kuracaktır. Bu iktidar, ABD’nin projelerine taşeronluk yapan politikaları tarihe gömecek, ulusal güvenliği zedeleyen ve dostlarımızı kaybettiren çelişkili adımlara son verecektir. İncirlik Üssü’nü kapatmak, NATO’nun genişleme politikalarına dur demek ve ABD’nin neoliberal dayatmalarını boşa çıkarmak, böyle bir iktidarın öncelikli görevi olacaktır.
Sonuç olarak, tarih bize bir kez daha ders veriyor: ABD’nin vaat ettiği “özgürlük” ve “demokrasi”, yalnızca yıkım getirir. Eğer bu tuzaklara karşı uyanık olmazsak, ne mazlum milletlere ne de kendimize bir gelecek sunabiliriz.
Author Profile
