More

    Üstyapı Altyapının “Köpeği”dir

    Türk halk kültüründe sıradan bir hayvan sayıldığı için köpekler, halk öykülerinde daima olumsuz anlamlar yüklenerek anlatılır. Kurt efsanevi iken köpeğe dönüşerek sıradanlaşmıştır. Azeri ve Anadolu halk ağzında köpek manasında kullanılan “İt” kelimesi, Türkiye’de argo olarak algılanmakta ve kullanımı yadırganmaktadır.

    Anadolu’da köpeğin uluması iyi sayılmaz, Alevilerde ölüm habercisi olarak yorumlanır. Şafiilerde köpek eve sokulmaz, abdesti bozar. Macarlarda ise ruhları köpeklerin yeraltına götürdüğü inancı bulunur. Hazarlar köpeğin depremi önceden hissettiğine inanırlarken bu yönüyle de ölümü çağrıştırması bakımından olumsuzluk atfedilir. Pek çok yörede köpeklerin insanların algılayamadığı bazı şeyleri hissettiği ve hatta görebildiği inancı yaygındır. Köpekler her ne kadar çoğu kültürde kutlu sayılmasalar da, toplumsal hayatta önemli bir yeri bulunur. Evi koruyarak bekçilik yapması, hayvan sürülerini koruması, avlarda kullanılması onun önemini artırmıştır. Ancak bu görevlerini yerine getirme kabiliyeti için iyi cins ve soylu bir hayvan olması gerektiğine inanılır. Örneğin bir rivayet; çoban köpeğiyle aslanın çiftleşmesinden Kangal’ın doğduğunu anlatır. Tanrı köpeği değil kurdu yaratmıştır. Muhtemelen bu yüzden konu dinin değil rivayetin konusudur.

    Rivayetler, dogmalar, hurafeler böyle sürüp giderken bilim, köpeğin 12-14 Bin yıl önce evcilleşerek kurttan köpeğe evrildiğini göstermektedir. İnsanoğlundan ilk yiyeceği aldığı, insanoğluyla aynı avı yediği o an artık kurdun köpek olduğu andır. Ateşi yöneten, oku kullanan insan, kurdu da kullanmaya başlamıştır. Mühür kimdeyse Süleyman odur. Kurt doğal yetilerini bu “ortak ilişkiye”, insanoğlunun ihtiyaçlarına sunmuştur. Kurdun bu işlevselliği onu köpek yapmış, araçsallaştırmıştır. İnsanoğlu doğayla mücadelesinde, düşmanı olan kurdu, köpeğe dönüştürmeyi başarmıştır. İnsanoğlunun o dönemki altyapı ilişkilerinde, besine ulaşma, barınma, hayatta kalma mücadelesinde, köpek asli bir öneme sahiptir. Kurt artık yaşamak için köpekle mücadele etmek zorundadır. Kurt kurtluğunu, it itliğini yapadursun, biz bu dönüşümü neden aktardık ona gelelim. Bu dönüşüm insanoğlunun tüm egemenlik öyküsünün bir özeti gibidir. Biz derdimizi bu özeti kullanarak anlatmaya çalışacağız.

    Nikitin altyapının (ekonomi), üstyapıyı (sanat, siyaset,hukuk…) belirlediğini bilimsel bir şekilde ortaya koymuştur. Yani köpek; aslanla çoban köpeğinin çiftleşmesinin değil altyapı ilişkilerinin ürünüdür. Tarihsel ve Diyalektik Materyalizm bu bağlamda tarihi; üretim ilişkileri ve bunların sonucunda sınıf mücadeleleri tarihi olarak, ele alır. Bu tarih; efendi-köle, kral-kul, burjuva-proleter çelişkisinde vücut bulur. Zamanla, her çelişki çözülmeye, kendi mezarını kazmaya, krallar efendileri, burjuvalar kralları yıkmaya, ülkeler başka ülkeleri sömürmeye, yutmaya başlayacaktır. Köle kul, kul proleter olacaktır. Şimdi neden “bir egemen başka egemeni yıkıyor”, “ezilenler bu işin neresinde” diyebilirsiniz; sınıflar var oldukça tarih, egemen olacak kuvvetin eski kuvveti yıkması ile ilerliyor. Bu ilişkiyi biz değil insanın insanı sömürme ısrarı belirliyor. En azından bugün uygarlığın geldiği noktada; bunun bir “zorunluluk” değil ısrar olduğunu söylemek gerekiyor. İlkel komünal dönemden beri kendisiyle ve doğayla ortaklaşamayan insanoğlunun bencil mücadalesi, doymak bilmeyen bir canavarın hikayesi olarak sürüp gidiyor. İnsanoğlu doğada dayanışma içinde varolduğu o günlerin izini ararken kendi yarattığı canavara sürekli yem oluyor. Nasreddin hoca çare olarak, Timur’un daha fazla fil göndermesini müstahak görsede, biz sömürünün ortadan kalkacağı yoldan, zor yoldan gidiyor ve “bu karanlık yolun sonunda doğacak güneşi görüyoruz”.

    Günümüz toplumları bu silsilenin kapitalist aşamasında doğmuş, Türkiye bu aşamayı emperyalistlere karşı savaşarak yaşamış ve zamanla o savaş (arasız devrimler) bittiği yerde zıttına, bir bağımlılığa dönüşmüştür. Bu bağımlılığın sonucunda emperyalizm fillerini, halkın sofrasına oturmuştur. Bu fillerin masaya oturmasına halk oy vermiştir. Halkımız “inançlıdır”. Tanrı misafiridir derler, neyi var nesi yoksa fillere verirler. Ayrıca halkımız karınca gibidir; ağırlığının on katını taşır, çalışkandır ama filin karnını doyurmaya fiziki kuvveti yetmeyecektir. Tam bu noktada “iman gücü” devreye girecek karıncayı fili taşıyacağına ikna edecektir. Fil şatafatlıdır, güçlüdür, zengin gösterir ama beslemeye de can yetmemektedir. Evde çoluk çocuk aç uyumaktadır. Üstelik eti yenmez, sütü içilmez, sabana koşulmaz, mala davara bir faydası da yoktur. Çadırdaki Timur’un karşısına çıkamadığı için halk, bu faydasız filleri beslemeye devam edecektir.

    Son enflasyon verileri, doğalgaza %25 zam ve emekliye, emekçiye, kamu işçisine önerilen “zam” fillerin giderek büyüdüğünü göstermektedir. Halkımızın bu çabasını gören sayın cumhurresimiz, Nato’ya gitmiş, filleri %5 daha arttırmayı rahatlıkla kabul etmiştir. Sonuçta beka meselesi, halkımız bunu anlayacaktır.

    Dedik ya halkımız “inançlıdır” diye özellikle 1945’lerden bugüne “din birleştirici ve gereklidir” anlayışı, kurdun önüne atılan o ilk lokma gibi bir dönüşümü başlatmıştır. Yüzlerce yıllık asalak feodalitenin boyunduruğundan kurtulan halk giderek statüko haline gelecek olan yeni asalakların, ortaçağ kalıntısı lokmalarını yutmaya başlamıştır. Amerikancı 1980 darbesi ve 24 Ocak kararları artık altyapıyı ele geçiren neoliberal sistemin, üstyapıyı dönüştürme aşamasına gelişine delalettir. 12 Eylül’ün “Türk-İslam Sentezi”; Özal’ın bireysel çıkarcılığı, köşe kapmayı, yozluğu, haksız kazancı, uyuşturucuyu, mafyayı, kara parayı toplumun damarlarına zerkettiği bir üstyapıyı beraberinde getirmiştir. Toplum mülkiyetinden, toplum faydasından bireysel çıkara uzanan bir dönüşümdür bu. Emperyalizmin neoliberal saldırısının stratejisidir bu, kurtu köpeğe dönüştürme stratejisi. Sosyal medyada soruyorlar “makarna yiyen bozkurt olur mu?” diye, işte böyle oluyor.

    Emperyalizme bağımlılık bu kadar “günah”ı beraberinde getiriyorken nasıl oluyor da din birleştirici ve gerekli olabiliyor. Serbest piyasacılık nasıl oluyor da Müslümanlığa yaslanabiliyor? Uyuşturucu, kara para, kumar ekonomisi (altyapı) nasıl oluyor da din içinde kalabiliyor?

    Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve Cumhuriyet Devrimi’nin yarattığı ortakçı devlet ve toplum yapısı tasfiye edilmiş, Menderes’ten Erdoğan’a çok şey değişmiştir. Aslında Menderes’ten Erdoğan’a uzanan çizgide din belirleyici değil araçtır. Belirleyici olan neoliberal ekonomidir. “Din” burada filleri normalleştirecek rıza için gereklidir. Devlet sathından silinen devrim halkın bilincinden de silinmelidir, yerine “meşru” ve işlevsel bir şey konmalıdır.

    Kapitalist ilişkiler emek-sermaye çelişkisine dayanırken, emperyalist sömürü başka ülkeleri, başka kapitalistleri de sömürebileceği bir fikre/araca ihtiyaç duymaktadır. Emperyalist kapitalizm, kendine kapitalistken başka ülkelere ortaçağı dayatmaktadır. Aklı, bilimi kitlelerin elinden alan, dinsel, etnik, cinsel aklınıza gelebilecek tüm kimlikleri, kapitalizmin ve sosyalizmin aştığı ne varsa tezgahına sermektedir. Seç-beğen-al. Bu yolla, uluslaşma, yurttaşlık, emeğin kurtuluşu ve modern üretim çelişkilerinin yerini; kulluk, kölelik, burçlar, spritüalizm vs. vs. daha bir sürü kimlik alacaktır. Çok katmanlı, parçalı bir sömürü ilişkisi esas sömürüyü gizlemekte kullanılacaktır. Bu sömürü, yeni ortaçağ ilişkilerinin arkasında sürüp gitmelidir. Ve bunları savunmak özgürlük sanılmalıdır. Tamda “dinciler”in talep ettiği özgürlük alanı gibi. Bugün provakasyonlarla, Kemalizme ve laikliğe saldıranların sahaya sürülmesi de topluma o son lokmayı yedirmek ve anayasayı değiştirerek bu dönüşümü kurumlaştırmak içindir.

    Bu süreçte iktidara bir dönem muhalefet edenlerin teslimiyeti ya da sözde muhalefeti esasında neoliberal sisteme teslim olmalarında, o sistemin ihtiyaçlarına göre bilinçli ya da bilinçsiz şekillenmelerinde yatıyor. Kiminin imanı yetmiyor, kiminin abdesti… Emperyalizm Colani’ye gerektiğinde sarık, gerektiğinde kravat takıyor. Zorunluluklar Perinçek’in alnını secdeye değdiriyor. Fallarda Tayyip Erdoğan emperyalizme karşı tek seçenek olarak çıkıyor. Gökyüzünde bir kanadı Apo, bir kanadı Bahçeli bir barış güvercini aniden görünüveriyor. Söylemlerin ve imgelerin sınırsız alanında her şey oluyor. Söylemlerin izini sürenler bu yolda yıldız falı bakıyor.

    Mesele kurdun köpeğe dönüşmesi meselesidir.

    Gerçek, rivayette değil ekonomi-politik gelişmede yatıyor.

    Rivayet odur ki bir yetim Selanik’ten çıkıp Osmanlı’yı yıkıyor.

    Ama Mustafa Kemal’in defterinde “evvela maddeyi anlamalı sosyalist olmalı” yazıyor.

    Yazılar

    Yazılar

    spot_img