Bugün, Kurtuluş Savaşı Önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 86. Ölüm yıldönümünde -10 Kasım Haftasında- daha önce 10 Kasım 2021’de yayımlanmış ve “Türk Devrimi’nin Rota Arayışı/Hangi ‘Üçüncü Yol’” adlı kitabımda da yer verdiğim bir yazımı, güncelliğini ve önceliğini koruyup, sorumluluklarımızı vurguladığını düşündüğüm için hiçbir sözcüğüne dokunmadan yayımlamayı uygun gördüm. Değerlendirmenize sunarım.
Ulusal Bayramlarda, özel günlerdeki kutlama ve anmalar epeydir yapaylaştırılarak, içi boşaltılarak topluma sunuluyor. Genel anlamda da bir kuruluk, tatsızlık, isteksizlik, bıkkınlık kendini duyumsatıyor. Birazı törenlerden, demeçlerden, görsel dünyanın “kahramanları”nın çokça evimize girmesinden kimlik ve kişiliğimize “taciz“ inden kaynaklı. Yine de önemli günleri, bayramları kutlama, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarihi kişilikleri anma geleneği/görevi yok edilemeyecek denli güçlü olarak kendini gösteriyor. Sevgi-saygı seli deryaya ulaşıp, toplumsal silkinişe ve şahlanışa önemli katkı veriyor/verecek diye umuyor ve düşünüyorum.
Bugün Anıtkabir’e yine yüz binler akacak. Yine binler, bulundukları il/ilçelerde saygı-sevgi seli oluşturacaklar. Bu güç geçmişte engellemelerle, yapay nedenlerle sönümlendirme çabalarıyla çok karşılaşmıştır, karşılaşacaktır da. Devleti elinde bulunduran, halkın, Cumhuriyetin ve Devrimlerinin savunusunu yeterince yapamayan/yapmayan, koruyup geliştiremeyen/geliştirmeyen değişik derecede yetkili anlayış “suya sabuna dokunmayan” eylem, söylem, anma ile bu gücü oyalamaya, geçiştirmeye, manipüle etmeye çalışmıştır, çalışacaktır da. – Başı, kıçı ağırdığı için kutlama ya da anmalara gelmeyen, “karın ağrısı” dinmeyen, “yüz yıllık ara”nın düşün ve söylem babalarını hiç saymıyorum, anırmalarını duymuyorum bile. –
Özellikle kentlerin meydanlarını dolduran/dolduracak başta gençler olmak üzere nitelikli kalabalıkların anıtlara koşması, başkent Ankara’da buluşup Anıtkabir’e çıkışı, birçok yapaylığı reddedip kararlılığı göstermesi bakımından örnek alınması gereken bir durum. O gençler ki şikâyet ve yakınmayla, “dert babası” aramakla uğraşmayıp özne olmaya hazır ve hevesli olduklarını son zamanlarda çok iyi gösterdiler. Yılların edilgen, güdülen “nesne” olmakla/kalmakla övünülen gençliği olmadıklarını, büyüklerinin birikim ve deneyimlerinden örnekler alarak yetiştiklerini kanıtlama yolundalar. Kuşkusuz bu yolda öncülerin, eğitimcilerin, sosyal bilimcilerin, siyasi kurmayların savsaklanamaz görevi yanı başımızda durmaktadır.
Sızlayan, yakınan, ağlayan, yorgunluk ve yılgınlık pompalayan söylemler yetsin artık! Sadece yönetim organlarını, kurumları ve ilgili siyasileri şuçlamak, kişilerle uğraşmak, sorunsalın aslını görememek/görmemek çözümsüzlük sürecini uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Ulu önderin zamansız ölümü Cumhuriyet ufkunun ve Devrimlerin kesintiye uğramasına yol açmıştır. Devrimlerin gölgelenmesine, giderek yok edilmesine hız verilmiş, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Devrim karşıtlığı ülkenin her yanını yetmiş yıldır adım adım sararak bugüne gelinmiştir. Hiçbir dönüşüm, olumluluk akşamdan sabaha gerçekleşmez. Bunca olumsuzluk da bir anda ya da bir dönemde olmadı. Her dönemin “görevlileri” kendi “görev” alanları ve süresince “sorumlulukları”nı yerine getirmişlerdir! “Anayasa’yı bir defa delmekle bir şey olmaz” diyenlerin, devlet içinde devlet –paralel yapı- olanların, Cumhuriyet Devrimine karşı, Atatürk İlkelerine karşı sinsi ya da açıktan saldıranların ataları dün “görev”deydiler, bugün de çocukları “görev”de! –Ülkemizin vefalı, onurlu, dik duruşlu, değerbilir eski-yeni yönetici ve kadrolarını tenzih ederim.-
Devrimlerin zaman aldığını, bir süreç işi olduğunu bilenler, ne yazık ki devrim karşıtlarının, Cumhuriyet karşıtlarının aynı süreç içerisinde “görevlerini” sabırla yapmakla olduklarını unuttular, göremediler. –Aymazlığa düşüp karşı kaldırıma geçenleri, yeni Damat Feritleri de tarih not etmiştir, ayrıca biline! –
“Atam sen kalk da ben yatayım” ağıtından çıkıp, “Atam sen rahat uyu, ben görev için hazırım!” konumuna geçilmeli. Kayıplar geri alınıp, bıraktığın yerden uygarlık yolu için gerekenler yapılacaktır kararlılığı söylemden çıkıp ete kemiğe bürünmeli, eyleme dönüşmeli. Karınca kararınca buna emek ve güç verecek olanlar bulundukları konumları sorgulamalı. Güncel ve öncelikli sorumluluklarını belirleyip, özveri ve dayanışma duygu ve kültürüyle, görev aşkıyla yaşamı biçimlemek için zaman yitirmemeliler.
*“Reel politika” sözünü ağzından düşürmeyenler, “çağdaş”, “yeni”, “sol” biçemi –üslup-, kullananlar “demokrasi” ve “özgürlük” havarileri, bunlardan geçinen koltuk sahipleri çekilin halkın önünden!
*Özellikle Atatürk Anıtlarını, Anıtkabir’i ağlama duvarlarına çevirmek isteyenler, yakınma, şikâyet etmeden öteye doğru-dürüst bir çözüm üretemeyenler çekilin halkın önünden!
“Siyasi polemik ve kısır döngüye tutsak olanlar, söz yarışını, atışmayı, halk dalkavukluğunu, riyayı, yalanı politika sananlar çekilin halkın önünden!
Şehitlerle, gazilerle birlikte gençliği ve halkı yanına alarak Atatürk’ün arkadaşları ve çocukları olduklarını gösterecek milyonlar var bu ülkede.
Onlar ki Anıtkabir’e gider, gitmekle yetinmez, “siyaset tüccarları”nı da alt ederek, rotasını şaşıranlara da ders vererek o yolu açarlar. O yol, yüz elli yıllık, Cumhuriyetle birlikte yüz yıllık devrim ve aydınlanma yoludur. O yol Cumhuriyet ve Atatürk yolunda rayından çıkan arasız devrimlerin tekrar rayına oturtulması yoludur. O yol çağdaş, uygar, bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye yoludur.
Bin bir savaşımla göçenlere ve yaşayan nicelere saygılarımla…